Şampiyonlar Ligi grup kuraları çekildiğinde, olayın fikstür tarafına geçildiği zaman ilk şuna bakarız: Grubun 1. torba takımıyla ikinci maçı ne zaman oynuyoruz? Çünkü genelde bu takımlar son iki maç zaten grup liderliğini garantilerler ve o maçları yedeklerle oynayacakları için kağıt üzerinde en güçlü takım olmalarına rağmen bir anda potansiyel 3 puana dönüşürler. Beşiktaş, grubunun 1. torba takımıyla ikinci maçına çıkıyor bu Çarşamba. Ancak bu kez roller farklı, şayet Beşiktaş bu maçı da kazanırsa büyük ölçüde grup lideri olacak. Tabii RB Leipzig geriye kalan tüm maçlarını kazanmaz ki bu pek kolay görünmüyor.
Beşiktaş’ın daha 4. maçta grup liderliğini alacak olması hem
takımın zihnen en azından Şubat ayının ortasına kadar lige döneceğine işaret. Aynı
zamanda tarihinde ilk kez Şampiyonlar Ligi’nde son 16’ya grubunu lider bitiren
8 takım arasında katılacak. Yani bir sonraki turda daha denk düşecek takımlarla
eşleşme ihtimali olacak. Muhtemel ikinciler Bayern Münih, Tottenham ve Juventus’a
denk gelinmedikçe çeyrek final ihtimali hiç de düşük değil. Çünkü Beşiktaş,
özellikle bu sezon gerçek bir “Şampiyonlar Ligi oyunu” sergiliyor.
İlk Monaco maç nasıl kazanıldı?
Aslında Beşiktaş’ın standart oyunu, tipik bir Şampiyonlar
Ligi oyununa dönüştü. Top rakibine geçince orta saha civarında orta sahayla
defans oyuncularının yakın olduğu kompakt bir savunma, top kazanıldığında ise
kenarda koşu yapacak oyuncuya zaman kazandırmak adına orta sahada yapılan
birkaç kısa pas, sonrasında topu kanatlardan birine açılması ve santrfor,
Talisca, diğer kanat oyuncusu üçlüsüyle ceza sahasına koşu… Beşiktaş bunu hep
yapıyor ve genelde attığı golleri (Cenk’in Porto’ya attığı uzaktan gol hariç)
bu şekilde buluyor.
Bu plan Monaco’ya daha da bir işledi. Bunun da sebebi şuydu;
Monaco’nun oyun tarzı da Beşiktaş’a çok yakın. Onlar da aynı şekilde takım
olarak pres yapıp, kazandığı topları kanat aktarmalı olarak rakip kaleye
yönlendiriyorlar. Ancak burada Beşiktaş stoperleriyle, daha doğrusu direkt Pepe’yle
fark yarattı. Beşiktaş’ın savunması, orta sahasına daha yakın oynadı, arkaya
seken topları da Pepe “Real Madrid kokan” taktik zekasıyla süpürdü. Ancak
Monaco’nun stoperleri Glik ve Jemerson, orta sahasıyla arasında boşluk
oluşturdu. Geçen yıl o boşluğu enerjisiyle kapatan Bakayoko vardı ancak şu an
Fabinho tek kaldı. Moutinho’nun temposu o ikili orta sahayı pek kaldırmıyor bu
gibi maçlarda.
Adriano faktörü
Beşiktaş’ın savunmasında Adriano’nun da varlığı çok
kritikti. Çünkü Adriano şöyle bir adam, rakip tehlikeli atak yapıyor diyorsun,
Adriano o atağı kesmekle kalmayıp bir anda karşı atağa çevirebiliyor. Bazen tek
bir hamleyle bile yapabiliyor bunu… Aklında sadece topu gelişi güzel
uzaklaştırmak yok, “topu nereye çevirirsem bu atak karşı atağa dönüşür”
düşüncesini hep saklı tutuyor. Böylece Monaco tekrar yeni bir baskı kuramadan,
o top oradan Beşiktaş’ın muhtemel tehlikesi olarak uzaklaşmış oluyor. Adriano
bunun Porto maçında da yapmıştı. RB Leipzig’in belli bir bölümde Beşiktaş’ın
boğmasının da büyük nedeni, onun yokluğuydu.
En büyük gol silahı Ryan Babel
Her Şampiyonlar Ligi maçında olduğu gibi Beşiktaş’ın bu
maçta da en büyük hücum silahı Quaresma’dan, Talisca’dan, hatta Cenk’ten de öte
Ryan Babel… Beşiktaş’ın attığı golleri inceleyin mutlaka Ryan Babel’in yaptığı
bir hücum koşusu, atak olgunlaşırken rakibinin önüne koyduğu bir kalça, bazen
açık açık gol pası, bazen de direkt kendi tarafından atılmış bir şut
görürsünüz. Geçen sezon devre arasında geldikten sonra Beşiktaş’a verdiği katkı
büyüktü, şimdiki katkısı çok uçlarda. Öyle ki yaşı biraz daha genç olsa
bonservis değeri en yüksek oyuncu olurdu. Çünkü hiç modası geçmeyecek bir kenar
forvet rolünü oynuyor bu sezon. Top diğer kanattan ortalanıyorsa forvet koşusu
atıyor, bazen bizzat kendisi topla kat edip takımına zaman kazandırıyor, şutla
tamamlıyor. En güzel eylemi ise sadece çizgiye basan bir oyuncu olmaması. Nerede
boşluk görüyorsa, orayı dolduruyor. Beşiktaş’ın Monaco’ya attığı ikinci golde:
Atağın maçında bir merkez orta saha gibi sırtını rakibe dayayıp pasını çıkarıyor,
sonrasında bir 10 numara gibi topu yayın oradan kanada doğru açıyor, finalde de
bir ikinci forvet gibi pozisyon takibini yapıyor ve direkten dönen topu Cenk’e
asist olarak çeviriyor.
Monaco’nun yine savunmayla, orta saha arasındaki muhtemel
boşluklarını yine en çok Babel değerlendirecek gibi gözükmekte. Çünkü Talisca’nın
bu sezonki hali biraz fazla bilinmezli…
Talisca’da ısrara devam edilmeli mi?
“Maç seçiyor” gibi klişe bir sonuca çıkıyor olabiliriz ama
gerçekten Talisca’nın bu sezon Şampiyonlar Ligi’ndeki haliyle ligdeki görüntüsü
epey farklı. Ligde daha çok topu ayağına bekleyen, kenardan orta gelince ancak
hareketlenen “durağan” Talisca söz konusu. Ancak Şampiyonlar Ligi’nde daha bir
ofansif orta saha görünümü verebiliyor. Bir kere topla merkezde daha sık
buluşması bile çok şeyi değiştiriyor. Orta sahadaki Atiba ve Oğuzhan’ın (ya da
Tolgay’ın) hücum paslarındaki yükünü hafifletmesi gibi… Ancak şu sıralar onu
biraz kenara almak daha direkt bir çözüm olabilir. Monaco’nun bu maçı mutlaka
kazanmak isteyecek olmasıyla, Tolgay – Oğuzhan – Atiba üçlüsü daha makul bir
orta saha seçimi olur gibi gözüküyor. Hatta zaten forvet gibi oynayan Talisca’nın
yerine “madem her şekilde ikili forvet görünümü vereceğiz, hazır golünü de
atmışken Negredo’yu 11’e yazalım” seçeneği de hiç mantıksız değil. Zaten Negredo’nun
genlerinde golcüğü kadar “etrafına kısa paslarla servis yapma” özelliği var.
Rakibe yaptığı baskı da Talisca’ya nazaran çok daha sert olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder